Mülksüzler

MÜLKSÜZLER

 

“Mülksüz, kimliksiz ve adiyetsiz”

  1. yüzyılda günlük yaşam dünyanın birçok yerinde farklı gündelik eylemler içinde geçmektedir. Bunun nedeninin en basit yanıtı ise kültürel çoğulculuk ve coğrafyadır. Bizi biz yapan eylemler, gündelik yaşamımızdaki rutinlerimiz yaşam ve iş hayatımız içinde şekillenen durumlardan oluşur. Bu her coğrafya ve her bölgede kişiden kişiye değişen, kişiyi şekillendiren, bir toplumun belleğini oluşturan eylemlerden oluşur. Bu eylemler kişiye göre ayrıcalıklı olan meseleler ya da olağan olan gündelik konulara göre farklılaşır. 

Cansu Yıldıran’ın “Mülksüzler” ismini verdiği video yerleştirmesi, Karadeniz coğrafyasının ve kültürel çoğulculuğunun birçok video ve fotoğraf kadrajından oluşturulmuştur. Videoda kesitler halinde sunulan anlarda, coğrafya ve yaşam biçimi içinde fındık toplama, cenaze töreni, yaylaya çıkma, sisli yollarda yolculuk gibi birbirinden bağımsız gibi görünen ancak bir coğrafyanın kültürel yapısı içindeki gündelik ve güncel meseleleri rastlantısal bir yaklaşımla sunan birçok görüntü izlenir. Kültürel ve toplumsal normlar içinde birçok konunun dökümantari bir anlatım ile kayda alındığı yerleştirmede çok boyutlu bir içerik izlenir.

“Mülksüzler” sanatçının kendisinin de Karadenizli olması üzerine coğrafyayı özellikle irdelediği bir yansımadır en başta. Karadeniz’in yeşil, sisli ve olağan yaşamı içinde patriarkal sistemin yoğun yaşandığını gözlemlemesi ile video ortaya çıkar. Ataerkil bir sistem üzerinden kurulan Karadeniz yaşamı kadınların erkekler karşısında mülk sahibi olamayıp, erk’e bağımlı bırakıldığı bir normun göstergesi niteliğindedir. Yıldıran’ın bu gerçeği öğrenmesi ile birlikte geçmiş ve gelecek arasında bir köprü kurup, aidiyetsiz bırakan sistemi sorguladığı “Mülksüzler” video yerleştirmesi ile kendisinin çektiği videolar ve geçmişte annesinin çektiği videoların üst üste getirilerek oluşturulduğu yeni bir varoluş sunar. 

Karadenizin yerleşmiş kuralcı aile yapısı içinde kadınların mülk sahibi olamayıp erkeğe bağlı yaşadığı, ev ve toprak ile, köklerle kurulan bağın zorunlu ve yıkıcı tarafını ele aldığı video yerleştirme ataerkil sistemin kimliksizleştiren omurgasız haline bir sorgu niteliği taşır. Yerel bir coğrafya içinde kadının ait olduğu toprağı, evini zaman içinde bertaraf eden, kadını yalnız ve kimsesiz ve çoğu zaman belki de çaresiz bırakan, aidiyeti kıran ve yaşamı sahiplik ile özleştiren bu kurgu gerçek bir durumun çarpıcı yansımalarından oluşur. 

Cansu Yıldıran’ın kendisinin yaşamadığı bir coğrafyada, dışarıdan, aileden öğrenerek çektiği bu video yerel kültürün acımasız ve gaddar, ataerkil statükoculuğunun da kadını hiçe sayan bir göstergesi niteliğindedir. Gündelik olağan konuların, görüntülerin üst üste getirilmesi ile oluşturulmuş videoda kadının gücü, patriarka karşı kökleri içindeki aidiyeti,  var olma çabası, çalışkanlığı, aklı, espri yeteneği ile büyüleyicidir. Kadının bu kadar güçlü olan konumu karşısında çaresiz bırakılışı, mülksüzleştirilip köklerinden koparılması ürkütücü bir geleneksel yapıyı da gözler önüne serer. Yıldıran’ın kendi görüntüleri ile annesinin sanatçı çocukken çektiği çeşitli görüntüler rastlantısal bir benzeşim ile üst üste gelir. Çift kanallı videolardan bir ekranda izlenen bu tesadüfi görüntüler sanatçının izlediği, şahit olduğu ve sorguladığı yaşama annesinin gözlerinden de bambaşka zamanlardan çekilmiş bir bakış sunar. Kadının kimlik olarak çaresiz bırakılması, aile bağları arasındaki eşitsiz uçurumlar, farklı gözler üzerinden ancak benzer iki zihinle okunur. Olağan buluşmaların izleri, çocukların sesleri ve hareketleri, akrabalar arasındaki diyaloglar, kadının kendisini erkek üzerinden var etmesini niteleyen sarkastik toplum videolarda bütüncül silsile içindedir. Nitekim bu video yerleştirme bir anne ve kızın dünyayı görme biçimidir de nihayetinde. 

Özel alanlara sosyo-kültürel örfler çerçevesinde hapsedilerek özerkleştirilen kadınların yaşamı ataerkil toplumlar için olağandır. Kamusal ve özel alanlarda kadınlara tanımlanan konum ve işlerlik içinde yer alabilecekleri gibi bir kurguyu barındıran kendiliğinden gelişen bu sosyo-kültürel adetler çeşitli feminist sosyologlar tarafından kadının ötekileştirilerek, var olan sosyal kamusal alanda yer almadığını da belirtir. Habermas’ın kamusal alan tanımı ataerkil bireyler için geçerlidir ve kadın bunun dışındadır. Dahası Joan B. Landes Women and the Public Sphere in the Age of the French Revolution kitabında kamusal alan tanımının kamusallık ve özel alan karşısında kadını sessiz kıldığını ve eve hapsettiğini söylemiştir. Burada betimlenecek olan yegane durum ise ataerkil sistemin kadını alenen dışlayarak ötekileştirmesi ve aidiyetsiz bırakmasıdır. Landes’in sözünü ettiği bu ötekileştirme ve Yıldıran’ın söz ettiği bu aidiyetsizleştirme ve sahip olma durumu kadını özel alanlara hapsederek özellikle Karadeniz coğrafyasından başlayarak kadının görevinin bağ bahçe toprakta çalışmak, evde çocuk bakmak, yemek yapmak, temizlik yapmak gibi kadına özgü tanımlanan özel alanlar içindeki sınırlı görevlerinden söz eder. Feminist düşünürlere göre özel ve kamusal alan arasındaki ayrım patriarkal kültür temeline sahip erkek yapısının kadının üstünde hegemonik bir güç kurmasını teşkil eder. Cansu Yıldıran’ın kendisinin ve annesinin çektiği videolarda muğlak bir hegemonya dürtüsü izlenir. Ötekileştirilen ve aidiyetsiz bırakılan kadının ömür boyunca bir kişinin üstünkörü boyunduruğu altında yaşaması toplumsal bir geleneğin düsturu şeklinde sunulur. Sanatçının çocukken çektiği bir videoda annesi ve aile büyükleri olan kadınlara sorduğu” kocanı seviyor musun?” sorusu çarpıcıdır. Bir çocuk eğlencesi olarak çektiği bu videoda aile büyüklerinin verdiği yanıtlar daha da ilginçtir, büyük bir kabulleniş ve çaresizliğin de izdüşümüdür. Yüzünde gülümseme ile verilen yanıtlarda ağızdan dökülen kelimeler çarpık, ironik bir kontrast oluşturur ki Yıldıran’ın da henüz bir çocukken bu soruyu sorması tuhaf bir hiciv taşır. Mülksüz, köksüz ve kimliksiz bırakılan kadınlar için Cansu Yıldıran’”ın “Mülksüzler”i, video yerleştirmede kültürel çoğrafyanın klişelerini yıkmak, belgeler ile gerçek ve kurgu arasındaki hayatın çarpıtılmış halini, örtük histerisini gösterme keskin bir şekilde gösterme çabasıdır.

 

Sanatçı: Cansu Yıldıran

 

Küratör: Melike Bayık
Sanat Konuşmaları: Cansu Yıldıran & Melike Bayık
20.10.2021

 

Sergi Tarihleri: 20 – 30.10.2021

Mekan: Bilsart

 

https://bilsart.com/sergiler/elcin-acun/

https://www.instagram.com/bilsartistanbul/?hl=tr

 

THE DISPOSSESSED

“Landless, identity-less, and ordinary”

 

In the daily life of the 21st century, various everyday actions take place in many parts of the world. The simplest answer to this is cultural pluralism and geography. The actions that make us who we are consist of our routines in daily life, shaped by situations in both personal and professional life. These actions, which vary from person to person in every geography and region, constitute the actions that shape individuals, forming the memory of a society. These actions vary according to individual preferences, either being privileged matters or ordinary daily issues.

 

The video installation titled “Landless” by Cansu Yıldıran is created from many video and photo frames of the Black Sea region’s geography and cultural pluralism. In the moments presented in snippets in the video, various images are seen, seeming independent but actually representing the everyday and current issues within a geography’s cultural structure, such as hazelnut picking, funeral ceremonies, going to the highlands, and traveling on foggy roads, through a random approach. In the installation, where many topics are documented with a documentary narrative within cultural and social norms, a multidimensional content is observed.

 

First and foremost, “Landless” is a reflection on geography, especially since the artist herself is from the Black Sea region. With the observation of the intense patriarchal system in the green, foggy, and ordinary life of the Black Sea, the video emerges. The life established through a patriarchal system in the Black Sea revolves around the norm where women cannot own property against men, but are dependent on authority. With Yıldıran’s realization of this reality, “Landless” questions the system that bridges the past and the future, presenting a new existence created by overlapping videos she herself shot and videos her mother shot in the past.

 

The video installation addresses the spineless aspect of the patriarchal system, which de-identifies through the Black Sea’s established rule-based family structure. This narrative captures the mandatory and destructive aspect of the bond established with land, home, and roots within the patriarchal structure where women cannot own property and are often left alone, helpless, and perhaps even desperate, breaking the sense of belonging and intertwining life with ownership.

 

Filmed by the artist herself in a geography she did not live in, learning from outside and from family, this video is a representation of the ruthless and cruel nature of local culture, also disregarding women through patriarchal conservatism. In the video constructed by stacking ordinary subjects and images, the power of women, their sense of belonging within their roots against patriarchy, their struggle for existence, diligence, intellect, and wit are mesmerizing. The juxtaposition of the woman’s powerful position against the helplessness and deprivation, the uprooting from her roots, reveals a frightening traditional structure. The random similarity between the videos taken by Yıldıran herself and various videos taken by her mother during the artist’s childhood also emerges. These coincidental images viewed on one screen from dual-channel videos offer a different perspective on life as witnessed, observed, and questioned by the artist’s mother from completely different times. The helplessness of the woman being left without identity, the unequal gaps between family ties, can only be read through two similar minds. Traces of ordinary gatherings, children’s voices and movements, dialogues among relatives, and sarcastic society characterizing the woman by herself through the male are all part of a comprehensive series in the videos. Ultimately, this video installation is a way for a mother and daughter to perceive the world.

 

The life of women, confined to private spaces through socio-cultural customs, is normal for patriarchal societies. These socio-cultural customs that evolve spontaneously, which contain a narrative where women can take on positions and functions defined in both public and private spaces, also indicate by various feminist sociologists that women are marginalized and do not exist in the existing social public sphere. Habermas’ definition of the public sphere is valid for patriarchal individuals, and women are excluded from it. Furthermore, Joan B. Landes, in her book “Women and the Public Sphere in the Age of the French Revolution,” stated that the definition of the public sphere renders women silent against the public and confines them to the home. The only thing to be described here is the patriarchal system’s open exclusion and alienation of women, leaving them without belonging. This alienation mentioned by Landes and the sense of belonginglessness and ownership described by Yıldıran, confining women to private spaces, starting especially from the Black Sea region, talks about the woman’s duty to work in gardens, fields, work in the house, care for children, cook, and clean, tasks defined as specific to women within limited roles in private spaces. According to feminist thinkers, the distinction between private and public spheres constitutes the hegemonic power of the male structure based on patriarchal culture over women. A vague hegemonic urge is observed in the videos taken by Cansu Yıldıran and her mother. The life of women who are marginalized and left without belonging under the superficial subjugation of one person throughout their lives is presented as the principle of a social tradition. The question asked by the artist to her mother and female family members in a video taken as a child, “do you love your husband?” is striking. The answers given by family elders in this video, shot as a children’s entertainment, are even more interesting, reflecting a great acceptance and a projection of helplessness. The words spoken with a smile on their faces create a distorted, ironic contrast, making it strange for Yıldıran to ask this question even as a child. For women left landless, rootless, and identity-less, Cansu Yıldıran’s “Landless” is an effort in the video installation to dismantle the clichés of cultural geography, to show the distorted state of life between documents and reality, and to show the implicit hysteria sharply.

 

* The English translation of the text has been done using ChatGPT.

Artist: Cansu Yıldıran

 

Curator: Melike Bayık
Art Talks: Cansu Yıldıran & Melike Bayık
20.10.2021

 

Exhibition Dates: 20 – 30.10.2021

Venue: Bilsart

 

https://bilsart.com/sergiler/cansu-yildiran/

https://www.instagram.com/bilsartistanbul/?hl=tr

developed by paradoksyazilim